KORU KÖYÜ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Hoşgeldiniz, Misafir.
Son Ziyaretiniz: Perş. Ocak 01, 1970
Toplam Mesajınız: 0


 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
< class="" height="25"> KORU KÖYÜ FORUM
 Kapı
 Indeks
 Üye Listesi
 Profil
 SSS
 Arama
Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
< class="" height="25"> En son konular
» Yunus Emre (GÜLCE-BAHÇE)
KARA FATMA EmptyPerş. Şub. 24, 2011 4:47 pm tarafından

» Ozan Dede Korkut
KARA FATMA EmptyC.tesi Ara. 04, 2010 10:30 pm tarafından

» ARTİN AGOPYAN KİMDİR
KARA FATMA EmptyPaz Eyl. 05, 2010 4:39 am tarafından

» Dirse Han Oğlu Boğaç Han Destanı(GÜLCE BULUŞMA
KARA FATMA EmptyPerş. Mayıs 13, 2010 4:23 pm tarafından

» YAŞAR HOCA'YA SONSUZ TEŞEKKÜRLER
KARA FATMA EmptySalı Mart 16, 2010 10:08 pm tarafından

» Türkçe olan herşeyi yasakladılar
KARA FATMA EmptyCuma Şub. 26, 2010 10:44 pm tarafından

» BAYRAM GELENEKLERİMİZ
KARA FATMA EmptySalı Ekim 27, 2009 12:31 pm tarafından

» ŞAKİRT ANLATIYOR
KARA FATMA EmptySalı Eyl. 08, 2009 11:27 pm tarafından

» Bunları Not Alınız
KARA FATMA EmptyC.tesi Ağus. 29, 2009 11:11 pm tarafından


 

 KARA FATMA

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
vuslati
Admin



Mesaj Sayısı : 126
Kayıt tarihi : 24/12/08

KARA FATMA Empty
MesajKonu: KARA FATMA   KARA FATMA EmptyPaz Ocak 18, 2009 11:52 am

Kara Fatma (Fatma Seher ERDEN)
(1888-1955)




Erzurum'da doğdu. Subay Derviş Beyle evlenip Balkan Savaşı'na katıldı.
I. Dünya Savaşı'nda 9-10 kadınla Kafkas Cephesi'ne gitti. Eşleri
Ermenilerce şehit edilmiş kadınlarla Ermenilere karşı çarpıştı. Milli
Mücadele döneminde oğlu, kızı ve kardeşleriyle beraber Bursa ve
İzmit'in düşman işgalinden kurtarılması için çalıştı. 300 kişiyi aşkın
müfrezesiyle Sakarya ve Başkomutan Meydan Muharebeleri'ne katıldı.
Üsteğmen rütbesiyle emekli oldu. Emekli maaşını Kızılaya bağışladı.
1954 yılında TBMM'ce kendisine tekrar aylık bağlandı. Ertesi yıl
Erzurum'da öldü.


Milli Mücadele'nin bayraklaşan kahramanı: KARA FATMA

Doksanüç Harbi denilen Türk–Rus Savaşı vesilesiyle temâyüz eden ve Kara
Fatma ünvanı taşıyan kadınlardan ilki, bir aşîret reisinin kızı idi.
Genç yaşında etrafına kendisi gibi mücadeleci kadınları toplayarak
âdetâ gönüllü bir alay teşkil etmişti. Onları disiplinli bir ordu
efrâdı gibi sevk ve idâre ediyordu.

“Kadınlar Dünyası” isimli gazetenin 20 Temmuz 1913 tarihli ve 100–1
numaralı sayısında bu muhterem validemiz hakkında şu bilgi verilmiştir.

“Kara Fatma, Malatya’ya bağlı Aladağlı’dır. Zayıf, orta boylu ve esmer,
gözleri ve kaşları siyahtır. Elbisesi, erkek elbiselerinin aynıdır.
Entari yerine geniş bir şalvar, ceket yerine ise “sarka” tâbir olunan
bir tür cepken giyerdi....

Sesi erkek sesi gibi gür ve sertti. Yüzünü örtmez fakat, saçlarını
boynuna dolar; başının, yüz kısmı dışında bütün kısımlarını “Leçel”
denilen beyaz bir bezle kat kat sararak örterdi. Maiyeti üzerinde son
derece nüfuza mâlik olup İbo nâmındaki danışmanı dahi Kara Fatma’nın
hışım ve heybetinden ürperirdi. Lakin , cengâver olduğu nisbette
yumuşaktı ancak, şefkati lüzumundan fazla değildi. Kara Fatma, tarihen
sâbit olan en mühim ve parlak zaferlerini Rusya Muhârebesi hengâmında
göstermişti.

Ölümden korkmayan kahraman
Rus orduları Erzurum’u işgal ettiği esnada Kara Fatma, Aziziye
Tabyası’nda mâiyetindeki üç–dört bin cengâverle birlikte savaşmıştır.
Bu büyük Müslüman–Türk annesi, askerin içeceğini, yiyeceğini hazırlar,
yaralıları tedavi eder, omuzlarında yararlı askerleri hastaneye
taşırdı. Düşman, Aziziye Tabyası’nın her sûretle müdafaasında
gösterilen metânet ve şiddetin bertaraf edilmeyeceğini anlayınca hîleye
müracaat ederek bir gece yarısı askerlerimizin koğuşu yakınına sokmuş
olduğu bir nefere, bir tüfek attırıp koğuşun lâmbasını söndürtmüş...

Askerlerimiz kendilerini düşmanın bastığını zannederek rastgele, ateş
etmiş ve birbirlerini sabaha kadar katlettikten sonra düşman kolaylıkla
tabyayı zabtetmişti. Bu korkunç hile ve sarsıntımızdan son derece
müteessir olan Kara Fatma, hemen Erzurum içlerine girmiş ve topladığı
erkek, kadın, genç, ihtiyar birçok vatandaşı; tüfek bulamayanları
evlerden buldurduğu balta, satır ve kılıçlarla silâhlandırıp Aziziye
Tabyası’na yönlendirmiş; gülle, kurşun yağmurları aldırmaksızın taarruz
etmiştir. Yüzlercesi şehit olduğu halde ölümden aslâ yüz çevirmemiş ve
tabyanın hendeklerini düşmanın leşleriyle doldurarak Aziziye
Tabyası’nın kurtarılmasına muvaffak olmuştur.”Meşhur Sivastopol
Destanı’nda Kara Fatma’dan şöyle bahsedilir:

Sivastopol Destanı’nda Kara Fatma
Beş altı gün sonra geldi
Kara Fatma–i gazi
Nisâlar kahramanı, şeref–razı
Beş altı yüz kişiyle geldi o an,
Kamusu hep süvâri–i namdarân.
Onların nâmı var Türkmen ilinde
Kılıç belinde, kargı yollarında.
Onlar çok kırdı düşman, döktü kanın
Şehid oldu karındaşı nisânun.
O hâtun kendi dahi yaralandı
Onuldu yarası hoş varlandı.
Ömer paşa olup Şumnûda kâim
Onlara gönderir cephâne dâim.

Kara Fatma bu harpte yüz bin kişilik düşman ordusunun karşısında geceli
gündüzlü harbederek Türk ordusunun en ileri hatlarına kadar giderek
askere cesaret aşılamıştı. Bu harpte bir ara yaralanmış ve kardeşini
kaybetmişti. Kahramanlığı yabancı eserlere de geçmiştir. Allah
şefaatinden mahrum eylemesin

Kara Fatmalar tükenmez
Kuva–yı Milliye’nin Kara Fatma namlı kadın kahramanlarından bir diğeri,
Batı Anaddolu’da Yunanlılara karşı mücadele eden ve ilk Kuva–yı Milliye
hareketinin mimarı Mustafa Kemal ******’ün de liyakatini kazanan Kara
Fatma’dır. Memleketin kara günlerinde, bütün kadınlığı gönülden temsil
eden, vatan için, istiklâl için dövüşen ve adı sık sık gündeme gelen
Kara Fatma, bizim endişeli günlerimizin sayılı kahramanlarından,
kadınlarımızın en saygıya değerlerindendir...

Ölünceye kadar sırtında muhârebe zamanlarında giydiği elbisesinin bir
benzeri ve göğsünde taşıdığı “İstiklâl Madalyası” ile çok kere cadde ve
sokaklarda gelip geçenlerin dikkatini çeken bu kahraman Türk anası,
kendisine bağlanan maaşı, bir hayır cemiyetine bağlamış olduğundan
hayatının son yıllarını, kendi uhdesinde kalan yetim torunları ile
birlikte fakr–u zarûret içinde geçirmiştir.
Hakikaten, Milli Mücadele döneminin birçok erkek kahramanı kadar şöhret
yapmış ve hizmet etmiş bulanan Kara Fatma, son yıllara kadar muammer
olmuş ve hakkında basında muhtelif vesilelerle pek çok neşriyat
yapılmıştır.

“Muharebe bana düğün gelir”
Memleketi tehlikede gören bu genç kadın, şahsî arzularının verdiği bir
ıstırâbı olmadan, İşgal Kuvvetleri’nin sıkıcı karanlığına dayanamıyor.
“Kadın isem de, Türk değil miyim?” diyerek İstanbul’dan kâh yürüyerek,
kâh ata binerek dolu dizgin, ancak gençlik ve memleket aşkının verdiği
cesâretle Sivas’a geliyor ve Mustafa Kemâl’in karşısına çıkarak:

“–Bütün millet, vatanın kurtarılmasını bekliyor, işte ben de kadın halimle geldim ! İş göster. Emret !” diyordu.
Samimi ve içten gelen bu sözler Mustafa Kemal’in gözünden kaçmıyor:

“–Peki ama ne iş görebilirsin? Silah kullanır mısın? Ata biner misin? Harpten ateşten korkmaz mısın?”

“–Ata binerim, silah kullanırım, muharebe bana düğün gelir” cevaplarını
veren Kara Fatma’ya hayran kalan Mustafa Kemal, “Şu dakikada bütün
kadınlarımız senin gibi olsalardı Kara Fatma !” diyor ve bu sûretle
Fatma Hanım, “Kara Fatma” lâkabını almış oluyor.

Mustafa Kemal’den aldığı emir ve tavsiyelerle İstanbul’a gelen Kara
Fatma 15 kişilik vatansever genci etrafına topluyor, buradan Kocaeli’ne
geçiyorlar. Köylerde vaziyeti asla belli etmeden tam bir teşkilat
kurmayı başarıyor ve Geyve’de cephe tutuyor. Halid Bey Kumandası’nda
bir yıl çalışıyor, çarpışıyor ve bu sırada ilk defa yaralanıyor.
Teşkilat lağvedilince orduya çavuş olarak giriyor. Birçok korkulu
savaşlarda orduya, istiklâle büyük hizmetler eden Kara Fatma’nın bu
zaferlerden tek nişânesi aldığı bir yara ile kırmızı kurdelalı bir harp
madalyası ona gurur ve iftihar veriyor.

Kuva–yı Milliye’nin hâdimi
Kendisi, Kuva–yı Milliye devresindeki hizmet ve faaliyetlerini bir gazeteciye aşağıdaki şekilde hulâsa etmiştir:

“–İzmit, Adapazarı, Düzce ve civarına Yunanlılar sık sık baskınlar
yapıyordu. Bir gün kumandan Halid Bey beni çağırdı ve şunu söyledi:
“–Fatma Hanım, senin bugüne kadar yaptıklarından çok memnunum, sana
kaymakamlık vereceğim.”
Halid Bey’in bu sözlerinden anlamıştım ki; bana gene mühim bir iş verecek.

Şu emri verdi. “–Şimdi adamlarını alıp İznik’e gideceksin!”
“–Ama ben on beş gün önce orada idim.”
“–Gene gideceksin, orada bulun, işlerin var.”
Emir, emirdi. Derhal hazırlandım, atlarımıza atladık, dağlardan bayırlardan dolu dizgin koşturuyorduk.

Yolda nefes nefese iki köylüye rastladık.
Bizi görünce:
“–Aman” dediler, “imdada gelin, köyümüzü bastılar, hepimizi öldürecekler.”
“–Kimler bastı, köyünüzü?”
“–Kimler olacak, gâvurlar.”

Öyle günler yaşıyorduk ki; kimseye inanmak caiz de değildi hani. Bu,
düşmanın bir oyunu olabilirdi, nitekim bu gibi hadiselerle çok
karşılaşmıştık.
“–Hangi köydensiniz?”
“–Elmacık Köyü’nden.”

Hemen atlardan indik, kıyafetlerimizi değiştirdik. Ben eski püskü bir
elbise giymiştim.Köye girdiğimiz zaman manzara tüyler ürpertici idi.
Meydanda bir papaz oturuyordu. Etrafında onbeş, onaltı kadar silâhlı
vardı. Türkleri bir araya getirmişlerdi. Papaz, Hıristiyan kadınlara
sordu:
“–Nasıl ceza verelim?”
Kadınlardan biri:
“–Onları iyice bağladıktan sonra bize teslim ediniz, intikamımızı biz alırız” dediler.

Benden şüphe edilmediği için yanlarına kadar yaklaşmıştım.
Papaz, üç Türk’ün bir ağaca bağlanmasını emretti.
Kardeşime yaklaştım:
“–Hali görüyor musunuz?” dedim. “İyi ki gelmişiz, şimdi tabancamı adamların üzerine boşaltacağım.”
Kardeşim sert sert yüzüme baktı ve yavaş sesle:
“–Acele etme, sonra işi bozarız” cevabını kulağıma fısıldadı. Ben
bekleyecek halde değildim. Heyecanımdan tir tir titriyordum. Oğlum da
benim halimden şüphelenmişti. Yanıma yaklaştı O da fısıldadı:
“–Acele etme ana!”

Düşmanın rengi küle döndü...
Ağaçlara bağlananların az sonra can vereceklerini anlayan köylüler ağlaşmaya, feryad etmeye başlamışlardı.
Ne olursa olsun fazla sabredemeyecektim. Tabancamı çektim ve:
“–Teslim olun!” diye haykırdım.

Tabiî adamlarım da silahlarını çekmişlerdi. Bu beklenmeyen hâl, düşmanı
öylesine şaşırtmıştı ki... Hemen ağaçlara bağlananların iplerini
çözdürdüm ve silahlı düşmanların silahlarını aldırdıktan sonra onları
bağlattım.
Papaza dönerek:
“–Haydi” dedim, “şimdi siz ölümlerden ölüm beğenin.”
Hepsinin de rengi kül gibi olmuştu. Titriyorlardı. Oracıkta düşüp öleceklerdi.
Adamlarıma döndüm:
“–Hepsini Halid Bey’e götürünüz” dedim, “cezalarını o verecektir.”

İzmit’e döndüğümüz zaman Süvari Livası Hacı Arif Bey bu
muvaffakiyetimizden dolayı bizim için büyük bir merasim hazırlamıştı.
Köylüler, coşkun tezahürat yapıyordu. Fakat bu muvaffakiyet ile
birlikte beni sükûtu hayale garkeden bir mesele hasıl oldu. Meğer “Kara
Fatma tehlikeden sakınmıyor, başımıza bir iş açar” diye beni, geri
hizmetlere almaya karar vermişler. Kıyameti kopardım.

Halid Bey:
“–Bilmiyorum Fatma Hanım” dedi, “ölümden korkmuyorsun, fakat ya şehid
olmaz da esir düşersen ne olur?.. Bizimkilerin maneviyatı bozulur,
düşmanın maneviyatı kuvvetlenir. Sen hiçbir tehlikeden kaçmıyorsun. Ya,
Elmacık Köyü’ndeki düşman kuvvetli olsaydı da sizi esir etseydi?..”
O zaman kim tehlikeyi düşünüyordu... Bundan sonra ihtiyatlı olacağımı vadederek vazifeme devam ettim.”

Kaynak:
Kuva-yı Milliye'nin kahraman kadınları
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://korukoyu.yetkin-forum.com/portal.htm
 
KARA FATMA
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KORU KÖYÜ :: KADINCA(AİLEYE YÖNELİK BİLGİLER) :: TÜRK KADINI-
Buraya geçin:  
forum kurmak | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar